Tuzla- Arabulucu Ayça Tekingündüz
İş yaşamı, Anadolu Yakası’nda özellikle Tuzla bölgesindeki dinamizmiyle her geçen gün daha da önem kazanıyor. İş hukuku konularında uzmanlaşmış olan Av.Arb.Ayça Tekingündüz, adaletin sağlanmasını ve dengenin korunmasını, iş hayatının sürdürülebilirliği için çalışanlar ve işveren arasında denge sağlama misyonunu üstleniyor.
İhtiyari Arabuluculuk ve İşçinin ve İşverenin Hakları
İş hukuku, birçok konuyu içinde barındırır. Özellikle kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai alacağı, yıllık ücretli izinler ve maaş alacağı gibi konular, işçi ve işveren arasında anlaşmazlıklara,uyuşmazlığa yol açabilir,arabulucu bu gibi durumlarda tarafları bir araya getirerek adil bir uzlaşma sağlamayı amaçlıyor.
İşe İade ve İşe İade Tazminatı
İş Akdinin sonlanması neticesinde işe iade talepleri ve işe iade tazminatı süreçleri gündeme gelebilir. Bu noktada arabulucunun görevi,işçi ve işveren arasında adil bir denge kurarak tarafların haklarını korumayı hedeflemektir.
Çalışma Süreleri ve Ücretler
Haftalık çalışma saatleri, resmi tatil ücretleri, ulusal ve dini bayramlarda ödenmesi gereken ücretler ve AGİ gibi konular iş hukukunun temel unsurları arasındadır. Arabulucu bu konularda da tarafları bir araya getirerek adil bir çözüm bulmaya hedefler.
Tuzla- Avukat Arabulucu Ayça Tekingündüz
Borçlar Hukuku(Kira Sözleşmesinde Kaynaklanan) İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Davaları:
Anadolu Yakası’nda, özellikle Tuzla’da faaliyet gösteren Avukat Arabulucu Ayça Tekingündüz, kira hukukunda kiracı ve ev sahibi arasında ortaya çıkan ihtiyaç nedeniyle tahliye davalarında avukatlık ve arabuluculuk hizmeti vermektedir.
İhtiyaç nedeniyle tahliye davasında gerekli olan şartlar, TBK 350 hükmünde açıklanmaktadır. İlgili hüküm, şu şekildedir:
“Kiraya veren, kira sözleşmesini; Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa….belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.“denilmektedir.
TBK 350 hükmünde belirtilen kişiler dışındaki bir kimsenin ihtiyacı nedeniyle, tahliye davası açılamayacaktır.
İlgili kişiler, aşağıda verilen listede ifade edilmiştir.
İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Davası Süresi ve Konut İhtiyacı:
İhtiyaç nedeniyle tahliye davası açma süresi, belirli kurallara göre işler. Konut ihtiyacının varlığı durumunda, bu ihtiyacın belirtilmesi ve gereken bildirimlerin(ihtarların) zamanında yapılması önemlidir.
Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sürenin sona ermesiyle birlikte kiracıya tahliye davası açılabilir.
Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde ise her 6 ay bir kira dönemi sayılır. İhtiyaç söz konusu olduğunda, 6 aylık kira döneminin bitiminden en az 3 ay önce kiracıya bildirimde bulunularak tahliye tarihi verilmelidir. Belirlenen bu tarihten itibaren 1 ay içerisinde ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açılabilir.Ancak 7445 sayılı Kanun ile birlikte, 1 Eylül 2023 tarihinden itibaren söz konusu olacak tahliye davaları için zorunlu arabuluculuk şartı getirilmiştir,bu davanın açılmasından önce Arabulucuya başvurulması zorunlu dava şartıdır,arabulucuya başvurulmaması durumunda açılan dava dava şartı yokluğundan reddedilir.
Farklı İhtiyaç Türleri ve Tahliye Sebepleri:
Ev sahibinin sağlık durumu,ev sahibinin kiralanan evde kendisinin oturmak istemesi, ev sahibinin kendisinin ve yukarıda sayılan ilgili kişilerin evlenme planları, kiralanmış evin iş yerine veya çocukların okuluna yakınlığı gibi durumlar ihtiyaç sebepleri olarak kabul edilebilir. Ayrıca, evin daha emniyetli olması, ekonomik olması, yurt dışında bulunan ev sahibinin ihtiyacı veya kanuni yükümlülüklerden kaynaklanan konut ihtiyaçları da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Sonuç:
İhtiyaç nedeniyle tahliye davası içinde bir çok farklı süreci barındırmaktadır,bu sebeple her bir aşamanın ve sürelerin titizlikle ele alınması takip edilmesi önem arz etmektedir.Bu süreçte konuyla ilgili uzman bir avukatın hukuki desteğinin alınması sürecin daha sağlıklı yürütülmesi ve başarıyla sonuçlandırılması açısından önem kazanmaktadır.
Tuzla- Arabulucu Ayça Tekingündüz
Ticaret Hukukunda Arabuluculuk:
Ticaret dünyası, İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, özellikle de Tuzla’da büyük bir canlılık ve dinamizm taşıyor. Bu yoğunluk içerisinde, işletmeler ve şirketler arasında yaşanan uyuşmazlıkların çözümünde ,bir ticari işten kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde ,uzmanlık gerektiren bu alanda Arabulucu Ayça Tekingündüz tarafların adil bir anlaşma kurmasında önemli bir rol üstleniyor.
Uyuşmazlık Konuları:
1-Ticari uyuşmazlıklar, çek, bono gibi kıymetli evraklardan, taşıma işlerinden, gemi ticaretinden, sigortacılıktan, bankacılıktan, ödünç işlerinden, rekabetten ve fikri mülkiyetten kaynaklanabilir.
2-İtirazın İptali ve Kaldırılması ile Menfi Tespit Davaları
Ticaret hukuku çerçevesinde, itirazın iptali davaları ve itirazın kaldırılması gibi süreçler sıkça karşılaşılabilen konular arasında yer alır. Menfi tespit davaları da ticari ilişkilerdeki sorunların çözümü için önemli bir adımdır.
3-Sorumluluk Sigortası Tazminat Talepleri
İşe iade davası, İş Kanunu kapsamında işçinin haklarından biridir. 4857 Sayılı İş Kanunu m. 20’ye göre: “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır
Arabuluculuk süreci; davanın mahkemeye taşınmadan önce taraflara bir çözüm bulma şansı sunar.Sürecin anlaşmayla sonuçlanması durumunda;anlaşma şartlarını taraflar hür iradeleriyle belirleyebilirler.Sürecin anlaşmama şeklinde sonuçlanması halinde ise ,son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde işçi dava açmak zorundadır ve bu süre hak düşürücü süredir.
İşe İade Davası Şartları;İş Kanunu’na veya Basın İş Kanunu’na tabi olmak,İşyerinde 30 veya daha fazla işçi çalıştırmak,İşçinin 6 ay kıdeminin dolmadan işe iade davası açamaması,İş sözleşmesinin belirsiz süreli olması,İş sözleşmesinin işveren tarafından geçerli bir neden olmaksızın feshedilmesi,İşveren Vekili veya yardımcısı olunmaması,Arabuluculuk yolunun tüketilmiş olması gerekir.
Vekili veya yardımcısı olunmaması,Arabuluculuk yolunun tüketilmiş olması gerekir.
İşe İade Davasının Sonuçları;İşe iade davası sonuçları davanın kazanılıp kaybedilmesine göre değişecektir. İşe iade davası işçi tarafından kazanılırsa işverenin işçiyi tekrar işe başlatma yükümlülüğü doğar. İşçinin iş sözleşmesinin geçersiz bir nedenle feshedildiğinde hükmedilirse,işçi 10 gün içinde işverene işe başlatması için başvuruda bulunmak zorundadır, işveren işçiyi 1 ay içinde tekrar işe başlatmakla yükümlü olacaktır. İşveren ,İşçinin başvurusu üzerine bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme İş akdinin feshinin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler. Bunun yanı sıra ,işe iade davası sonucunda işçinin çalıştırılmadığı süre kadar işçiye maaşı ödenir. Ancak bu sürenin üst sınırı 4 aydır.
İşe İade davası uzmanlık gerektirdiğinden,sürelerin hak düşürücü süreler olması ve takibi gerektiğinden sürecin bir Avukatla yürütülmesi taraflara fayda sağlayacaktır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161 ile 166. maddeler aralığında düzenlenmiştir. Medeni Kanun’un 161 ile 165. maddeleri aralığında düzenlenen; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı özel boşanma sebeplerini oluşturmakta olup, sınırlı sayıdadırlar. Bununla birlikte; evlilik birliğinin sarsılması (TMK madde 166/1-2), eşlerin anlaşması (TMK madde 166/3) ve fiili ayrılık (TMK madde 166/4) ise genel boşanma nedenlerini oluşturmaktadır.
Boşanma Davası Türleri Nelerdir?
Anlaşmalı Boşanma Davası : Her iki tarafın kendi özgür iradeleriyle,evlilik birliğinden doğan velayet,mal paylaşımı,nafaka,tazminat,kişisel eşyalar,ziynet alacağı,mal paylaşımı gibi hususlarda anlaşmaları neticesinde düzenledikleri protokolün hakimin onayıyla sonuçlanan bir dava türüdür.
Çekişmeli Boşanma Davaları:
1-Genel Boşanma Boşanma – Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Açılan Boşanma Davaları: Tarafların evlilik birliği içinde yaşadığı anlaşmazlıkların,çatışmaların evliliğin devamını çekilmez kılması nedeniyle açtıkları boşanma davasıdır.
2-Özel Boşanma Davaları : Evi Terk sebebiyle açılan boşanma davaları ,Taraflardan birinin Akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davaları, Zina sebebiyle açılan boşanma davaları, Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış sebebiyle açılan boşanma davaları, Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme sebebiyle açılan boşanma davaları şeklindedir.
Medeni Kanun’da sınırlı sayıda sayılan özel boşanma sebeplerine dayanan boşanma davaları 5 maddede toplanmaktadır.
1-) Zina
Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesinde düzenlenmiştir.
“Madde 161: Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” Denilmektedir.
2-) Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış
Türk Medeni Kanunu’nun 162. Maddesinde düzenlenmiştir.
“Madde 162 – Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” Denilmektedir.
3-) Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme
Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde düzenlenmiştir.
“Madde 163 – Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”Denilmektedir.
4-) Terk
Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde düzenlenmiştir.
“Madde 164 – Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
5-) Akıl Hastalığı
Türk Medeni Kanunu’nun 165. Maddesinde düzenlenmiştir.
“Madde 165 – Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.”denilmektedir.
Boşanma davaları tarafların maddi manevi yıprandıkları,boşanmanın doğurduğu üzüntü ve stresin yoğun olduğu bir süreç olduğundan ve özel uzmanlık gerektirdiğinden bu tür davalarda bir avukattan hukuki destek ve yardım almak,kişilerin bu süreci daha konforlu ve rahat atlatmaları ve davada istedikleri sonuca ulaşma bakımından faydalı olacaktır.
Günümüzde hukuk, sadece yasal konuları ele almakla kalmayıp aynı zamanda teknoloji, çevre, sosyal adalet, veri gizliliği ve eğitim gibi geniş bir yelpazede önemli meseleleri de içine alan dinamik bir alan haline gelmiştir. 2023 yılı, hukuk dünyasında kayda değer gelişmeler ve değişen paradigmaların izini sürdüğümüz bir dönemi temsil ediyor. Bu yıl, hukuk pratiğini etkileyen bir dizi önemli faktörü keşfetmek ve hukuk dünyasının geleceğine dair bir perspektif sunmak istiyoruz.
Teknolojinin rolü, hukuk pratiğini kökten değiştiren bir etki yaratmış durumda. Dijitalleşme, yapay zeka teknolojileri ve akıllı sözleşmeler gibi inovatif araçlar, hukukçulara iş süreçlerini optimize etme ve daha etkili hizmet sunma konusunda yeni imkanlar sağlamaktadır. Bu teknolojik gelişmeler, hukuk dünyasının nasıl evrildiği ve gelecekteki trendlere nasıl adapte olduğu konusunda önemli bir ışık tutuyor.
Sosyal ve çevresel adalet, hukukun sadece bireyler arasındaki anlaşmazlıkları değil, aynı zamanda küresel konulardaki sorunları da ele aldığı bir dönemi simgeliyor. İklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve insan hakları gibi konular, hukukçuların toplumsal sorumluluklarını artırarak, adaleti sağlamaya yönelik çözümler aramalarına neden olmaktadır.
Veri koruma ve gizliliği konusu, dijitalleşmenin artmasıyla birlikte büyük bir önem kazanmış durumda. GDPR ve benzeri düzenlemeler, hukuk firmalarını ve şirketlerini müşteri verilerini korumaya yönelik daha etkili stratejiler geliştirmeye yönlendiriyor. Bu bağlamda, güncel gelişmeler ve yeni düzenlemeler konusunda hukukçuların bilgi sahibi olmaları kritik bir hal almıştır.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, geleneksel mahkeme süreçlerinin yanı sıra arabuluculuk, tahkim ve çeşitli alternatif yöntemlerin giderek daha fazla tercih edilmesine yol açıyor. Bu yöntemler, hukuki süreçleri hızlandırarak ve maliyetleri azaltarak, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları daha etkili bir şekilde çözmeye yardımcı oluyor.
Son olarak, hukuk eğitimi ve mesleki gelişim, teknolojik ve sektörel gelişmelere ayak uydurarak, geleceğin hukuk profesyonellerini yetiştirmeye odaklanmış durumda. Hukuk eğitimi, öğrencilere dijital hukuk, yapay zeka kullanımı, etik sorunlar ve çeşitlilik gibi konularda güçlü bir temel sağlamaya yönelik olarak evrim geçiriyor. Ayrıca, sürekli mesleki gelişim programları, hukukçuların hızla değişen hukuki peyzajda rekabet avantajı elde etmelerine yardımcı oluyor.
Bu bağlamda, 2023 yılında hukuk dünyasında gerçekleşen bu önemli gelişmeler, hukukçuların, öğrencilerin ve sektörde yer alan diğer ilgili kişilerin bu değişimlere adapte olmalarını ve gelecekteki zorluklarla başa çıkmalarını sağlamak adına önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Günümüzde hukuk pratiği, hızlı teknolojik gelişmeler ve dijital dönüşüm sürecinde önemli bir evrim geçiriyor. 2023 yılı, hukuk dünyasında çeşitli yeniliklerin ve geleceğe dair belirleyici trendlerin şekillendiği bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. Bu dönemde, hukuk pratiği ve teknoloji arasındaki etkileşim, hukuki süreçlerin daha etkin, erişilebilir ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesine odaklanıyor.
Dijitalleşme, hukuki hizmetlerin daha hızlı ve verimli bir şekilde sunulmasına olanak tanıyan bir anahtar unsur haline gelmiştir. İnteraktif hukuk platformları, sanal mahkeme oturumları, yapay zeka destekli hukuki analiz araçları ve akıllı sözleşmeler gibi teknolojik çözümler, hukukçuların iş süreçlerini optimize etmelerini ve müvekkillerine daha iyi hizmet vermelerini sağlamaktadır. Bu gelişmeler, hukuk pratiğini daha erişilebilir kılarken, aynı zamanda geleneksel hukuk modellerini değiştiren bir dönüşümü beraberinde getiriyor.
Veri güvenliği, dijital hukuk ortamında öncelikli bir konu haline gelmiştir. Hukuk firmaları, müvekkillerinin hassas bilgilerini korumak ve gizliliği sağlamak adına daha etkili stratejiler geliştirmek durumundadır. Bu bağlamda, 2023 yılında veri güvenliği konusunda yeni düzenlemeler ve çözümler beklenmektedir. Hukuki sorumluluklar, dijital alanlardaki hukuki süreçlerde daha belirgin bir şekilde ortaya çıkarken, bu alanda uzmanlaşan profesyonellere olan talep artmaktadır.
Hukuk pratiğindeki diğer önemli bir trend ise yapay zeka ve otomasyonun kullanımının yaygınlaşmasıdır. Hukuk büroları, rutin ve tekrarlayan görevleri otomatize etmek amacıyla yapay zekayı benimsemekte ve bu sayede daha karmaşık, stratejik konulara odaklanabilmektedir. Bu, hem hukuk profesyonellerinin daha etkin çalışmasına olanak sağlarken hem de müvekkillerine daha hızlı ve maliyet etkin çözümler sunmalarını mümkün kılmaktadır.
Sonuç olarak, 2023 hukuk pratiği, dijitalleşme, veri güvenliği, yapay zeka ve otomasyon gibi faktörlerin etkisi altında şekillenen bir dönem olarak öne çıkıyor. Hukukçuların, bu gelişmeleri yakından takip etmeleri ve bu yeni normlara adapte olmaları, hem hukuki hizmet kalitesini artırmak hem de müvekkillerine daha iyi hizmet sunmak adına kritik bir öneme sahiptir. Bu dinamik ortamda, hukuk pratiği, geleceğe daha hazırlıklı bir şekilde ilerleyebilmek adına sürekli olarak evrim geçirmeye devam edecektir.
Günümüz hukuk pratiği, 2023 yılında karşılaştığı çeşitli dinamiklerle şekilleniyor ve bu dinamiklerin başında dijital dönüşüm ve sürdürülebilirlik gibi kavramlar geliyor. Bu dönem, hukukun temel paradigmasında ve işleyişinde önemli bir değişim sürecine işaret ederken, aynı zamanda hukukun toplumsal ve çevresel sorumluluklarını daha etkin bir şekilde yerine getirmesi gerektiğini de vurguluyor.
Dijitalleşme, hukuk pratiğini yeniden tanımlayan bir etken olmuştur. Sanal mahkeme oturumları, elektronik belge yönetimi, yapay zeka destekli hukuki analiz araçları gibi teknolojik gelişmeler, hukukçulara daha hızlı ve verimli bir şekilde çalışma imkanı tanıyor. Ancak dijitalleşme, sadece teknolojik araçlarla değil, aynı zamanda dijital adaletin sağlanması ve toplumun geniş kesimlerinin bu avantajlardan adil bir şekilde yararlanmasıyla da ölçülmelidir. Dijitalleşme sayesinde, hukuki hizmetlerin daha demokratik ve erişilebilir hale gelmesi, toplumun hukuki süreçlere daha güvenli bir şekilde katılımını mümkün kılabilir.
Sürdürülebilik ve sosyal sorumluluk, hukukun geleceğinde giderek daha merkezi bir rol oynamaktadır. Şirketlerin, çevresel ve toplumsal etkilerini değerlendirmeleri ve adil ticaret uygulamalarına yönelmeleri beklentisi, hukukun bu alanlarda düzenleyici bir rol üstlenmesini beraberinde getiriyor. 2023 yılında, hukuk pratiğinde sürdürülebilirlik ilkelerine daha fazla vurgu yapılması ve çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin bu ilkeleri benimsemesi beklenmektedir. Hukukun, sadece hukuki süreçleri düzenleyen bir araç olmaktan çıkıp, toplumsal ve çevresel sorunların çözümüne katkı sağlayan bir aktör olarak ortaya çıkması önemlidir.
Eğitim ve bilgi paylaşımı, hukuk pratiğinin sürdürülebilir değişimine önemli bir katkı sağlamaktadır. Hukuk eğitiminde dijital becerilere vurgu yapmak, öğrencilere, hukukçulara dijitalleşmiş hukuk dünyasına daha iyi adapte olma yeteneği kazandırmaktadır. Ayrıca, hukukçuların ve hukuk öğrencilerinin sürekli olarak güncel kalmak için çeşitli eğitim kaynaklarına ve mesleki gelişim programlarına erişimi desteklenmelidir. Bu, hukukun sürekli evrim geçiren yapısına ayak uydurabilen ve toplumsal beklentilere daha etkin bir şekilde cevap verebilen profesyonellerin yetişmesine olanak tanır.
Sonuç olarak, 2023 yılında hukuk pratiği, sürdürülebilir değişim ve çağın gereksinimleri doğrultusunda şekillenen bir dönemeçte bulunuyor. Dijitalleşme, sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk ve eğitim gibi faktörler, hukuk dünyasının daha adil, etkili ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru evrilmesine katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda, hukukçuların, hukuki hizmetlerini bu değişen dinamiklere uygun olarak düzenlemeleri ve toplumsal değerlere daha fazla odak